Filistin’in devlet olarak tanınması ne anlama geliyor?

Posted by

Clare Roth | Değer Akal

Filistin’in bir devlet olup olmadığı konusunda genel bir mutabakat yok, akademisyenler, diplomatlar ve devletler arasında görüş ayrılıkları var.

Devletlerin kurulması ve tanınması ile ilgili iki teori mevcut. Birincisi açıklayıcı teori, ikincisi ise kurucu teoridir.

Açıklayıcı teoriyi savunanlara göre, Montevideo Sözleşmesi’nde beyan edilen devlet olma tanımına uyulduğu takdirde devlet olarak kabul edilebilinir.

Sözleşmede devletin oluşumunu sağlayan unsurlar şöyle sıralanmıştır: Daimi bir nüfusa sahip olmak, tanımlanmış bir ülkenin bulunması, kendi hükümetine ve diğer devletlerle ilişkiye girme yetkinliğine sahip olunması.

Sözleşmede devletlerin siyasi varlığının diğer devletlerin tanınmasına bağlı olmadığı belirtilirken şu ifadelere yer veriliyor:

“Bir devlet tanınmadan önce de bütünlüğünü ve bağımsızlığını savunma, korunmasını ve refahını sağlama ve dolasıyla uygun gördüğü şekilde örgütlenme, çıkarlarına göre yasa çıkarma, kamu hizmetlerini yönetme ve mahkemelerinin yargı yetkisini ve yeterliliğini belirleme hakkına sahiptir.”

Kurucu teori ise bir devletin ancak diğer devletler, dünyanın geri kalanın da bu yapıyı devlet olarak tanıması halinde devlet olarak nitelendirilebileceğini savunuyor, modern devlet olmayı hem uluslararası hukuk hem de diplomasi ile ilintili olarak tanımlıyor.

Filistin’in durumu ne?

Akademisyenler Filistin’in bir devlet tanımına uyup uymadığı konusunda farklı görüşlere sahip. Kimi, Filistin’in bir devlet için gerekli şartlara sahip olduğunu, kimi de Montevideo Sözleşmesi’nde belirtilen tanımın şartlarını karşılamadığını savunuyor.

Bazı uzmanlar ise Montevideo Sözleşmesi’nin esas alınmasına karşı çıkıyor, Filistin topraklarının devlet statüsü kazanmak için en iyi yolun uluslararası tanınma olduğunu savunuyor.

Filistin devletini tanıyanların sayısı artıyor

Birleşmiş Milletler’in (BM) 193 üyesinden çoğunluğu, 140’ı aşkın devlet Filistin topraklarını devlet olarak tanıyor.

Dün Norveç, İspanya ve İrlanda’nın 28 Mayıs’ta Filistin’i resmen bağımsız bir devlet olarak tanıyacaklarını ilan etmeleriyle bu sayı daha da artacak.

Bir devletin Birleşmiş Milletler’e (BM) üye olabilmesi için BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinin en az dokuzunun bunu onaylaması gerekiyor. Ayrıca Konsey’in beş daimi üyelerinden biri bu talebi veto ettiğinde ilgili ülke BM’ye üye olamıyor. Daimi üyeler Çin, Fransa, Rusya, ABD ve İngiltere ve ABD son dönemde bu yönde yapılan girişimleri veto kullanarak engelledi.

Avrupa Birliği (AB) üyeleri arasında da ortak bir tutum yok. 27 üyeden dokuzu Filistin’i bir devlet olarak tanıyor. İspanya ve İrlanda’nın bu hafta ilan ettikleri tanıma kararıyla bu sayı 11’e çıkacak. Ayrıca Slovenya ve Malta’nın da kısa süre içinde Filistin devletini tanıma yönünde adım atacağı bildiriliyor.

Filistin’i devlet olarak tanıyan AB üyesi ülkelerin büyük bölümü Birliğe üye olmadan önce Filistin’i devlet olarak tanımış, eski Sovyetler Birliği ülkeleri. Birlik üyesi olup da Filistin’i devlet olarak tanımış tek üye ise İsveç.

Filistin Özerk Yönetimi’nin BM’ye “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü için yaptığı başvuru 2012 yılında kabul edildi. Bu sayede BM Genel Kurul toplantılarına katılabiliyor, ayrıca New York’taki BM merkezinde ofis bulundurma hakkına sahip.

Ayrıca bu ay BM Genel Kurulu’nda Filistinlilere geniş haklar tanıyan bir karar kabul edildi. Tam üyeliğin önünde tek engel kaldı: Oy verme hakkı.

Bu arada 2012’de BM’de verilen statü ile birlikte Filistin’e ayrıca 2015’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) üyelik de verilmişti.

Tanınma nasıl bir fark yaratıyor?

Her devletin BM üyesi olması gerekmiyor. Örneğin İsviçre 2002 yılına kadar üye değildi, Lichtenstein da 1990, San Marino ise 1992 yılına kadar üye olmadı. Buna karşın her üçü de uluslararası alanda devlet olarak tanındı.

Filistin’in BM’de gözlemci devlet statüsü olmasına rağmen Genel Kurul oylamalarına katılamıyor. Örneğin, ne İsrail-Hamas ihtilafı ile ilgili ateşkes çağrısının yapıldığı, ne de insani ateşkes ilan edilmesi çağrısının yer aldığı karar oylamalarında oy kullanamadı.

Almanya’nın son gelişmelerdeki pozisyonu ne?

Almanya tıpkı ABD ve pek çok AB üyesi ülke gibi Filistin’i devlet olarak tanımıyor. Berlin yıllardır pozisyonunu şu ifadelerle açıklayor: “Taraflar arasında müzakere edilen iki devletli çözümün bir parçası olarak gelecekte bir Filistin devletinin kurulmasının destekliyoruz.”

İspanya, Norveç ve İrlanda’nın tanıma kararı üzerine açıklama yapan Almanya Dışişleri Bakanlığı pozisyonunu yineledi ve bu aşamada Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanımayacaklarını duyurdu.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da sembolik adımlar yerine Ortadoğu ihtilafını çözecek somut adımlara, siyasi çözüme odaklanılması gerektiğini savundu.

Bağımsız bir Filistin devletinin hem Almanya’nın hem de Avrupa’nın hedefleri arasında yer aldığına vurgu yapan Baerbock, “Basit bir tanıma, şu anda barışı tesis ediyor olsaydı, o zaman kanımca dünyada kimse, hiç bir politikacı tereddüt etmezdi” dedi.

Filistin Özerk Yönetimi’nin Berlin Büyükelçisi Laith Arafeh ise Çarşamba günü Alman Hükümeti’ne tanıma kararı alan diğer Avrupa ülkelerini örnek alma çağrısı yaptı.

Arafeh, “Almanya’nın, bölgede barış için taşıdığı özel sorumluluk ve iki devletli çözüm konusundaki angajmanı sebebiyle, benzer bir adım atmasını Filistin’i gerektiği gibi, yani bağımsızlığının tanınmasını bekleyen bir devlet, özgürlüğü için bekleyen bir halk olarak tanımasını umuyoruz” dedi.

Ancak Alman hükümeti henüz buna yanaşmıyor. Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit dün yaptığı açıklamada tanıma yönünde ancak İsrail ile Filistin arasında iki devletli çözüm müzakerelerinin sonuçlanması durumunda adım atılacağını duyurdu.

Türkiye’nin tutumu hem Filistin hem Hamas konusunda farklı

Türkiye, 14 Mayıs 1948’de ilan edilen İsrail Devleti’ni 28 Mart 1949 tarihinde tanıdı, İsrail nezdindeki ilk diplomatik temsilciliğini de 7 Ocak 1950’de resmen açtı.

1975 yılından itibaren Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile resmi ilişkileri bulunan Türkiye, 15 Kasım 1988 tarihinde ilan edilen “Filistin devletini” de aynı gün tanıyan ülkeler arasında yer aldı. 2005 yılından beri de Türkiye’nin Kudüs Başkonsolosluğu’na büyükelçi unvanlı başkonsolos atanıyor ve Kudüs Başkonsolosu’nun “Filistin nezdinde Türkiye Büyükelçisi” olarak görev yaptığı belirtiliyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde “Türkiye-Filistin Siyasi İlişkileri” başlıklı bölümde, Ankara’nın Ortadoğu’daki ihtilafa ilişkin pozisyon şu ifadelerle aktarılıyor:

“Türkiye, Filistin-İsrail ihtilafına iki devletli çözüme yönelik yerleşik BM parametreleri temelinde ve müzakereler yoluyla adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm getirilmesini, bu çerçevede 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik çabaları desteklemektedir.”

Batılı ülkeler tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Hamas konusunda da Türkiye’nin tutumu farklı.

Batı’ya göre terör örgütü lideri, Türkiye’ye göre Gazze’nin “başbakanı”

1980’lerin sonunda, Müslüman Kardeşler’in Filistin kolunun bir uzantısı olarak kurulan Hamas, 2006 yılındaki seçimlerde rakibi El Fetih’i mağlup ettikten sonra Gazze Şeridi’nin yönetimini ele geçirmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uzun yıllardır Hamas ile yakın ilişkilere sahip, onları bölgedeki meşru aktörlerden biri olarak görüyor.

Erdoğan’ın 2006 yılında Hamas liderlerinden Halit Meşal’ı Ankara’da ağırlaması büyük yankı bulmuştu. O günden itibaren de ilişkileri gelişerek derinleşti. Hamas üyelerinin özellikle ticari faaliyetlerini Türkiye’de, İstanbul’da yürüttüğü belirtiliyor.

Erdoğan’ın Ortadoğu ülkelerinden farklı olarak, 7 Ekim sabahında İsrail’i hedef alan, çoğunluğu sivil yüzlerce insanın ölümüne yol açan, kadınları, çocukları rehin alan Hamas’a yaptığı açıklamayla sahip çıkması, saldırıyı kınamaması, terör eylemi olarak tanımlamaması, uluslararası toplumda şaşkınlık ve tepki yarattı.

Hatta Erdoğan, defalarca “Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını koruyan bir mücahit grubudur” açıklamasını yineledi, Hamas’ı bir direniş örgütü olarak tanımladı.

ABD ve AB ise radikal İslamcı Hamas’ı terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Türkiye ise terör örgütünün beş önde gelen liderlerinden biri olan İsmail Haniye’yi “Gazze Başbakanı” olarak görüyor.

Ticaret Bakanlığı’nın sayfasında yer alan, Aralık 2020 tarihini taşıyan “Filistin’in Genel Ekonomik Durumu ve Türkiye ile Ekonomik-Ticari İlişkileri” başlıklı raporda, “Gazze Hükümetinin Başbakanı İsmail Haniye” ifadeleri yer alıyor.

Almanya faaliyetlerini yasakladı

Alman hükümeti ise son aylardaAB’nin terör örgütü olarak tanıdığı Hamas’a karşı tutumunu daha da sertleştirdi.

Hamas ve Samidoun adlı Filistinli Esirlerle Dayanışma Ağı’nın faaliyetleri yasaklandı, ayrıca Samidoun Ağı da feshedildi. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser yasaklama kararını duyururken “Hamas, İsrail devletini yok etmeyi hedefleyen bir terör örgütüdür” tanımını yaptı. Artık Almanya’da Hamas için faaliyet gösteren suç işlemiş olacak.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir