Melisa Vardal – Geçmişten yola çıkarak yarının izini süren “Gelecek Hatıraları” sanatseverleri geleceği hatırlamaya çağırıyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin beşinci ve dördüncü katlarına yayılan sergi izleyicileri “Gelecek, geçmişte biriktirilen tanıdık nesneler aracılığıyla hatırlanabilir mi?”, “Gelecekte parça parça belirecek hatıraları şekillendirmek, geçmişi anlamayı ve korumayı kolaylaştıran bir araç olabilir mi?” gibi soruların peşinden sürüklüyor. Küratörlüğünü Ulya Soley’in üstlendiği serginin bir diğer özelliği müzedeki “Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu”nu oluşturan Suna Kıraç’ın anısına hazırlanmış olması. Sergi kapsamında dünyadan ve Türkiye’den güncel sanatçıların koleksiyondan ilhamla oluşturdukları eserler, koleksiyondan bir seçki eşliğinde sanatseverlerle buluşuyor.
Dünya hepimizin
Girişte sanatseverleri tavandan sarkan “Geleceğin Hatıraları” yazısı karşılarken serginin diğer kısımlarında da sıkça yer verilen ışık oyunu, efsunlu bir etki yaratıyor. Hem girişteki yazının hem de içerideki bazı eserlerin yerleştirildiği mikalardan geçen ışık kırılarak içeride bir ışık tayfı yaratırken sergi boyunca ziyaretçilere eşlik eden kimi zaman ürpertici kimi zaman hüzünlü bir melodi de bu atmosfere bütünlük katıyor. Bir rüyaya dalmış gibi hissetiren sergi “Motiflerin Hatırlattıkları”, “Nesnelerin Hafızası”, “Bölgenin Hafızası” ve “Geleceği Hatırlamak” olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Hemen herkesin bir zamanlar bir anıyı, bir yeri unutmamak için aldığı fakat evinde belki de bir yerlerde unutulmuş nesnelerin kültürel ve sembolik değerini hatırlatan sergi kişisel yolculuklarla mekânsal hafızayı yeniden yaratıyor.
İlk kısımda “Motiflerin Hatırlattıkları” geleneksel motiflerin güncel örneklerini izleyicilerle buluşturuyor. Kilise, cami veya bir saray duvarından görmeye aşina olduğumuz seramikleri farklı formlarla karşımıza çıkaran bölümde Elif Uras’ın sergi için yarattığı “Çifte Niş”i dikkat çekiyor. Zemin ve tavanda mavi seramik karolar kullanan Uras, tavandan sızan ışık hüzmeleriyle nostaljik bir görüntü yakalıyor. Uras’ın odasının içindeki nişte Çatalhöyük’te bulunan neolitik dönem kadın heykellerinden esinlenerek yaratılan kıvrımlı hatlara sahip “Ay Parçası” adlı heykel gelenleri selamlıyor. Bu bölümde geçmişten geleceğe kurulan köprünün diğer bir ucu ise “Nesnelerin Hafızası”na çıkıyor. Zaman, mekân kavramlarının yıkıma uğradığı bu bölümde Yasemin Özcan’ın “Tablet” adlı yerleştirmesi zamanın izini yüzümüze çarpıyor. Pişmiş toprak tabletlere yazılan otobiyografik özellikler taşıyan kurmaca öykülerin yer aldığı eser üç farklı kuşaktan kadının toprakla ilişkisini merkeze alırken öykülerinde bahsi geçen nesneleri de serginin bir parçası hâline getiriyor.
Serginin üçüncü bölümü olan “Bölgenin Hafızası” bir alt katta yer alıyor. Hafıza nesneleri ile ilişkilendikleri coğrafya arasındaki bağlara ışık tutan kısımda Candice Lin’in “Sert, Beyaz Bir Beden; Geçirgen Bir Astar” adlı çalışması geniş yer buluyor. Lin; saflığı, beyazlığı ve yapısı gereği çatlama veya lekelenmeye karşı direnci çağrıştıran porseleni kullandığı çalışması ile James Baldwin’in “Giovanni’nin Odası” kitabını ve 18. YY’da erkek kimliğine bürünerek denizaşırı bir yolculuğa çıkan ilk kadın olan botanik bilimci Jeanne Baret’nin öyküsünü harmanlayarak Pera’ya taşıyor. Son bölüm olan “Geleceği Hatırlamak”, kimi zaman anılar ve nesneler arasında romantik bir bağlantı kurarken kimi zaman geleceğin insansız manzaralarını keşfe çıkarıyor. “Küreselleşme, kitlesel üretim ve dijital dönüşümler sonrası dönemde hatıra kavramı ne gibi yapısal değişikliklere uğruyor?”, “Doğada çözünmeyen materyaller çevrenin hatıraları olarak çöplükleri genişletmeye devam ederken kişisel nesnelerle kurduğumuz ilişkiler ne tür değişimlerden geçiyor?” sorularını yönelten bölüm dünyanın hepimizin olduğunu vurgulayarak yeniden geleceği hatırlamaya çağırıyor.